Son dönemlerde artan doğal afetler, Türkiye’nin birçok bölgesinde ciddi tehditler oluşturuyor. Bilim danışmanı Dr. Ali Yılmaz, yaptığı açıklamalarda özellikle dört bölgenin risk altında olduğunu belirtti. Bu bölgelerdeki iklim değişikliği, yer altı su seviyeleri ve toprak kullanımı gibi faktörler, doğal felaketlerin sıklığını artırarak, vatandaşların yaşamlarını tehdit ediyor. Peki, bu bölgeler hangileri? Uzman yorumları ve yapılması gerekenler nelerdir? Tüm merak edilenleri haberimizde bulabilirsiniz.
Dr. Yılmaz, Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan Şanlıurfa, Adıyaman, Mardin ve Gaziantep illerinin, hem sıcak hava dalgaları hem de kuraklık riski ile karşı karşıya olduğunu söylüyor. Bu bölgelerde son yıllarda önemli ölçüde azalan yağış miktarı, tarım alanlarını da olumsuz etkiliyor. Kuraklık nedeniyle tarım üretimi düşerken, su kaynaklarının azalması, kuraklığa bağlı olarak kırsal nüfusun göç etmesine yol açıyor.
Özellikle Şanlıurfa ve çevresindeki bölgelerde, 2023 yılı itibarıyla yağmur miktarında %30'a varan bir düşüş yaşandığını vurgulayan Yılmaz, "Kuraklık nedeniyle su yolu ile taşınan zararlılar ve bitki hastalıkları artış gösteriyor. Tarım sektörü için bu durum yıkıcı sonuçlar doğurabilir." diyerek uyarıda bulundu.
Dr. Yılmaz, bu sorunların üstesinden gelebilmek için bir dizi tedbir alınması gerektiğini belirtiyor. “Öncelikle yerel yönetimlerin su yönetimi stratejilerini gözden geçirmesi şart. Ayrıca, çiftçilere su tasarruf yöntemleri konusunda eğitim verilmesi gerekiyor." diyen Yılmaz, ayrıca devletin sulama sistemlerinin modernizasyonu konusunda yatırım yapmasının da elzem olduğunu ifade etti.
Bu dört bölge dışında, Türkiye'nin kuzeybatısında yer alan İstanbul, Kocaeli, Tekirdağ ve Sakarya, muhtemel sel ve su baskınları gibi riskler ile karşı karşıya. Yaz aylarında yaşanan yoğun yağışlar, altyapı problemleri nedeniyle sel felaketlerine yol açabiliyor. Bu durumun önlenebilmesi için şehirlerin altyapılarının gözden geçirildiği projeler geliştirilmesi gerektiğini söyleyen uzmanlar, "Altyapı yatırımları, sadece sel değil, deprem ve diğer doğal afetlere karşı da dayanıklılığı artırabilir." şeklinde görüş bildirdi.
Sonuç olarak, doğal afetlere karşı hazırlıklı olmak, bu tür tehlikeleri minimize etmek adına her bireyin üzerine düşen bir sorumluluktur. Türkiye’nin dört riskli bölgesi için hem devlet kurumlarının hem de bireylerin harekete geçmesi gerekiyor. Bilimsel veriler ışığında yapılan tayinler ve önerilerin dikkate alınması, hem çevre hem de insanların yaşamları için hayati öneme sahiptir. Doğal kaynaklarımızı korumak ve sürdürülebilir bir gelecek hedeflemek için bugünden başlayarak daha etkin önlemler almayı bir zorunluluk olarak görmeliyiz.