Son günlerde Ortadoğu’da yaşanan gerilim, dünya genelinde tedirginliğe neden olmaktadır. Özellikle İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği saldırı, bölgedeki güç dengelerini alt üst etme potansiyeline sahip. İran, köklü tarihine ve askeri gücüne güvenerek, Tel Aviv’e karşı nasıl bir strateji geliştirecek? İşte, bu sorunun yanıtını bulmak için çeşitli senaryolar üzerinde duracağız.
İsrail’in gerçekleştirdiği hava saldırısına doğrudan bir askerî yanıt verilmesi, muhtemel senaryolar arasında ilk sırada yer alıyor. İran’ın güçlü füze sistemleri ve milis güçleri sayesinde, sınırlarına yakın bir bölgeden İsrail hedeflerini vurması beklenebilir. Özellikle Suriye üzerinden gerçekleştirilecek bir yanıt, İsrail’in stratejik üslerini hedef alabilir. Bu tür bir misilleme, hem askeri hem de psikolojik açıdan ciddi sonuçlar doğuracaktır. Eğer İran, bu yolu seçerse, karşılıklı çatışma sürecinin kaçınılmaz olduğu düşünülebilir.
İran’ın, saldırıya karşılık vermek amacıyla bölgedeki diğer ülkelerle ittifak kurma ihtimali de göz ardı edilmemelidir. Özellikle, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin desteği, Tahran’ın elini güçlendirebilir. Bu tür bir strateji, sadece askeri değil, aynı zamanda siyasi bir zemin de oluşturacaktır. İran’ın yanında yer alacak ülkeler, Tel Aviv’e karşı birleşik bir güç oluşturarak, bölgedeki dengeleri değiştirme hedefine odaklanabilir. Dolayısıyla, olası bir askeri müdahale, daha geniş bir savaşa dönüşme riskini taşıyabilir.
Bazı analistler, İran’ın ilk aşamada diplomatik yollara başvuracağını öne sürmektedir. Öncelikle Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası organizasyonlar aracılığıyla, İsrail’in saldırısını kınamak ve yaptırım talep etmek üzere harekete geçebilir. Bu süreç içinde, Tahran, uluslararası kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir strateji izleyebilir. Eğer bu yöntem başarılı olursa, İran, dünya kamuoyunun desteğini alarak, İsrail’e karşı daha agresif bir tutum sergileme fırsatı bulabilir.
Bir diğer olasılık, İran’ın iç politikasında meydana gelecek değişikliklerdir. Hükümete karşı olan muhalefet, saldırı sonucunda güçlü bir destek bulabilir. Ülke içindeki huzursuzluklar, savaş çığırtkanlığı ile bastırılmaya çalışılabilir. Bu durum, İran yönetiminin Tel Aviv’e karşı daha sert bir tavır almasına olanak tanıyabilir. Ayrıca, halkın zarar gören güvenlik duygusu, hükümete olan desteği artırma potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle, Tahran’ın iç politikadaki dengeleri iyi hesaplaması gerekecektir.
Son olarak, İran’ın ekonomik yaptırımlardan etkilenmiş olan mücadelesinin, savaş ekonomisine geçiş yapması söz konusu olabilir. Eğer doğrudan bir askeri çatışma çıkarsa, Tahran bu durumda yeterli kaynak ve ikmal yollarını kullanarak, askerî gücünü artırmak adına bütçesini yeniden yapılandırmak zorunda kalabilir. Aynı zamanda, uluslararası yaptırımları aşmak için değişik yollar arayarak, yeni müttefiklerle alternatif ticaret yolları geliştirebilir. Bu aşamada, hem iç politikanın hem de dünya ekonomisinin dinamiklerinin dikkatle izlenmesi ve buna göre hareket edilmesi gerekecektir.
Sonuç olarak, İsrail’in İran’a düzenlediği saldırı, bölgedeki pek çok ülkenin de üzerine düşen yükümlülüklerini ve stratejilerini sorgulamasına neden olmuştur. İran’ın yanıtı, bu beş senaryonun biri ya da birkaçı üzerinde şekillenebilir. Her biri, Ortadoğu’nun geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla, tüm gözler Tahran’ın alacağı kararlara çevrilmiş durumda ve bu kararların sonuçları, sadece bölgeyi değil, tüm dünyayı etkileyebilecek çapta bir durumu ortaya çıkarabilir.