Son günlerde ülke genelinde artan kadın cinayetleri, toplumun hassasiyetini bir kez daha gözler önüne serdi. Son olarak İstanbul'da meydana gelen bir davada, bir erkeğin önce baldızını, sonra ise bir çalışanını öldürmesi, ağır ceza mahkemesinin gündemine taşındı. Mahkeme, sanığın iki cinayet için iki ayrı müebbet hapis cezası vermesiyle sonuçlandığı bu olay, sadece hukuki bir süreç olmanın ötesinde, kadınların yaşam güvenliğine dair önemli bir tartışma başlattı. İşte bu çarpıcı davanın detayları…
Dava, 2022 yılında İstanbul'un bir mahallesinde yaşanan iki cinayetle başladı. Sanık Ahmet K., daha önceki tartışmalarından dolayı baldızı Zeynep Y.'yi hedef aldı. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir aile içi anlaşmazlık gibi gözüken durum, ne yazık ki kanlı bir sona ulaştı. Ahmet K., baldızını evlerinde bıçaklayarak öldürdü. Zeynep Y.'nin yaşamına son veren sanığın, olay sonrası aynı gün iş yerindeki çalışanı İnci T.'yi de öldürdüğü belirlendi. Ahmet K., cinayeti işlemeden önce, Zeynep Y.'nin kendisi aleyhinde ifade verdiği ve bu yüzden intikam almak istediği iddiaları ile savunmasını şekillendirdi.
İlk duruşmada, sanığın cinayetleri neden işlediğine dair çeşitli savunmalar yaptığı, ancak etkin bir pişmanlık göstermediği gözlemlendi. Toplumsal bir olay olarak manşetlere yansıyan bu cinayetler, aile içi sorunların ve ilişkilerin ne denli tehlikeli boyutlara ulaşabileceğine dair önemli bir örnek teşkil etti. Kadınların, ailelerinden dahi koruma talep ettikleri bir ortamda, cinayetlerin arka planındaki sebeplerin sorgulanması hayati bir mesele haline geldi.
Ağır ceza mahkemesinde görülen duruşmalarda, kadın cinayetleriyle mücadelede toplumun sinyali oldukça netti: kadınların yaşamı, her şeyden daha kıymetli. Ahmet K.'nin iki ayrı müebbet hapis cezasına çarptırılması, birçok kadın hakkı savunucusu tarafından sevinçle karşılandı. Ancak, birçok insan bu kararın yerel ve ulusal düzeyde bir infial yaratması gerektiğini düşünüyor. Eğitimli kadınların bile cinsel şiddet ve cinayetlerin uğramadığı bir hayat sürmesi gerektiğini vurguluyorlar. Kadınların maruz kaldığı şiddetin, yalnızca mahkeme salonları ile sınırlı kalınmadan, eğitimin yaygınlaştırılması ve toplumsal normların gözden geçirilmesiyle sona erebileceği belirtiliyor.
Bu davanın sonuçları, medyada geniş bir yankı bulurken, sosyal medya platformlarında da çeşitli kampanyalar başlatıldı. Özellikle 'Kadına Yönelik Şiddet' yürüyüşleri ve imza kampanyaları, her geçen gün artan kadın cinayetlerine karşı adaletin sağlanması taleplerini güçlendirdi. Toplumun her kesiminden insanlar, bu tür olayların çözülmesi ve faillerinin en ağır şekilde cezalandırılması adına harekete geçmektedir. Zira, kadın cinayetleri yalnızca birer haber konusu olmaktan çıktı; artık toplumsal bir yara haline geldi.
Kamuoyunun ilgisini çeken bu dava, kadın cinayetlerinin son bulması için verilen mücadelenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Kadınların yaşamları üzerindeki tehditler bertaraf edilmeden, adalet arayışları sonuçsuz kalmaktadır. Davanın gidişatı, pek çok insan için sadece bu iki olay değil, kadınların her alanda yaşadığı sorunların üstesinden gelinmesi gerektiğinin önemli bir işareti olarak algılanıyor. Eğitimin artırılması, kadınların iş gücüne katılımının teşvik edilmesi ve şiddet alışkanlıklarının önüne geçilmesi, toplumsal değişimin sağlanması adına büyük bir adım teşkil edecektir.
Sonuç olarak, Ahmet K.'nin iki müebbet hapis cezasına mahkum edilmesi, hukukun tecellisi açısından önemli bir adım olmanın yanı sıra, kadın cinayetlerine karşı toplumsal bir farkındalık yaratma potansiyeli taşıyor. Tüm toplum olarak kadınların yaşamı için her türlü mücadeleye omuz verme adına harekete geçme zamanının geldiğini bir kez daha hatırlatıyor. Adaletin yanına, sevgi ve saygının da eklenmesi gerektiği unutulmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, her bir kadın, hayat hakkına sahiptir ve bu hak, her koşulda korunmalıdır.